Yazının başlığı iman eğitimi hakkında bir tespitten öte, bir arayışı ifade etmektedir. Teorik dilden kastım, belirli bir kavram seti ile düşün(ebil)mek. Doğa bilimleri için sayı ne ise, sosyal bilimler, hatta daha da önemlisi iman eğitimi için kavram odur. Kavramlar inşa edilip, anlamlar bir noktaya çıpalanmadan ve kavramlar arası bağlar kurulmadan, ilmî bir çalışmayı gerçekleştirmek, zor olmaktan ziyade imkânsızdır. Ki diğer taraftan, ilim öğrenmek, bilim öğrenmek dediğimiz şeyin de, o ilmî disiplinin kavram ve terimlerini özümsemektir desek, çok da abartmış olmayız. Bu bağlamda, Risale -i Nur’un tedrisine talebe olmayı, o eserlerde çok büyük titizlik ve kasıtla tercih edilen kavramlara nüfuz etme gayreti olarak değerlendiriyorum.
Kanımca iman eğitimine talip olan fertlerin güncel problemi, kavramsal setin inşası değil–o olmamalı da–daha ötesi, inşa edilmiş bir kavramsal sete nüfuzumuz noktasındaki tembellik. İnşa derdimiz olmamalı diyorum, çünkü Risale-i Nur’un, iman eğitiminin en ince meselelerini dahi rahatlıkla mülahaza edebileceğimiz, tutarlı bir kavram sistematiği inşa ettiğini iddia ediyorum.[1]
Peki kavramlara nasıl nüfuz edeceğiz? Nasıl bir çaba ortaya koyacağız? Bu tür meselelerde, mütahassıs makamlardan destek almak büyük önem arz eder. Bu tür gayretler profesyonellik ister. Fakat ben bu yazımda, gerek bu meseleyi sorunsallaştırmak, gerek ajandamıza taşımak adına ön-taslak mahiyetinde birkaç önerimi sizlerle paylaşacağım.
Sanırım bu hedefi gaye edindiğimiz anda ilk aşama, öncelikle bu durumun ihtiyacını hissetmek. İkinci aşamada ise geleneksel, gündelik yaşam ve tecrübelerimizden edindiğimiz anlam bagajlarımızdan kurtulmak. Üçüncü olarak, çok ciddi meseleler hakkında çok ciddi konuşan bu eserleri, dikkatli bir nazar ile değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda, incelenen kavrama yüklenen manayı, metnin bağlamı içinde anlamaya çalışmak. Ve dördüncüsü, bu çalışmalarımızı yazıya aktarmak ve birikim ile mesafe katedebilmek.
Genel hatlarıyla çizdiğim bu dört maddelik yol haritasının eksikliği malumdur. Fakat “günlük bir dilde iman eğitiminin yapılabileceği” nosyonunu sarsmak gerekir kanaatindeyim. O yüzden bu dört maddeciği dahi önemsiyorum. Vahiysiz bir medeniyetin kavramları ile, enerjisini ve gerilimini vahye dayandırmayan bir kavramsal set ile vahyi anlama eğitimine zayıf, hatta beyhude bir çaba olarak bakıyorum. Önce kendi nefsimize bu “Dur!” Açıkçası, ben çoğu zaman anlaşabildiğimizden bile şüphe ediyorum–ki pekçok imani konuda birbirimizi anlayamadığımızı görüyorum.
Mesele, imanî konuların mülahazasında bu kavramları kullanmak ile de bitmiyor ama… Kullandığımız terimler kadim, içerik gündelik olursa, yine fayda etmiyor. Nüfuz çalışması da bu bağlamda önemli. Malesef teorik bir dil fakirliği yaşıyoruz. Bu kelimeleri kullanırsam anlaşılmam endişesi her yerde dillenir olmuş. Bunun problemli bir düşünce olduğu kanaatindeyim. İman eğitiminde, manasının ucundan kıyısından yakaladığımız kavramları dilimize pelesenk etme gayretinde bile zayıf düşüyoruz. Bu gidişi tersine çevirelim diyorum. En azından tecrübe edelim. Küçük bir konuyu, kendi kavramsal çerçevesi ile anlamaya çalışıp, bir de o anladığını o dil ile paylaşmayı tecrübe edelim diyorum! Sonra gelin bu konu için beraber dertlenelim, çıkış yolları arıyalım diyorum.
Dert bizden, derman O’ndan…
[1] Tabii bu iddianın, çok ciddi bir emek ve güçlü argümanlar ile test edilmesi önemli. Fakat bu yazının amacı bu “setin inşa edilmişliğini ispatlamak” değildir.