Yüksek lisans dersleri sırasında sunum sırası ona gelmişti. Adı, Omar. Kendisi Gambiyalı ama “Biz Senegal’le aynı toplumuz. Yerel dilimiz aynı ama İngiliz ve Fransızlar geldikten sonra onların resmi dili Fransızca bizim resmi dilimiz İngilizce oldu. Aramıza sınır koydular.” diyor.
Omar, bize Senegal’da “talibe” diye adlandırılan dilenci çocukları anlatacaktı. Türkçe olarak başladı anlatmaya. Gambiya’da çocuklar 5 ile 7 yaş arasında Senegal’de bulunan kuran okulu dedikleri medreselere gönderiliyormuş. Kuran okulunun ihtiyaçlarının karşılanması için de çocuklar kuran okulu hocaları tarafından günde en az 7-8 saat dilendiriliyormuş. Eğer gün sonunda beklenen verime ulaşılamamışsa çocuklara ciddi anlamda şiddet uygulanıyormuş. Burada devreye girip soruyoruz: “Omar, kimse bu durumdan rahatsız değil mi? Gösterdiğin fotoğraflarda çocukların derisi soyulacak cinste şiddete maruz kalmışlar. Bu nasıl iş?” Cevap bizdeki “eti senin, kemiği benim” anlayışından farklı değildi: “Böyle olmasını aileleri de istiyor. Çünkü böyle olunca çocuğun hayatın zorluklarını öğrenip Kuran öğrenmeye sıkı sıkı sarılacağını düşünüyor.” Biz şaşkınlıkla sunumu dinlemeye devam ediyoruz.
Çocuklar dilenmek üzere şehre gönderiliyor. Yemek, para, kıyafet ne bulursa toplayıp geliyormuş. Herhalde talep eden manasında olan “talebe” kelimesini Senegalliler yanlış anlamış olacak ki çocuk yaştaki talibeleri sokaklara dilenmek üzere gönderiyor. Sonra Kuran okulu şartlarını anlatıyor Omar; “En az 50 kişi aynı odada üst üste yatıyoruz. Yatak yok.” diyor ve bize bir de fotoğraf gösteriyor. Bu sağlıksız ortamlar nedeniyle çocukların çoğunda ciddi deri hastalıkları ve sair hastalıklar ortaya çıkıyormuş. Kuran eğitimi de ahşap levhalar üzerine kömürle yazı yazmak suretiyle gerçekleşiyormuş.
Omar’a Türkiye’ye nasıl geldiğini soruyoruz. “7 yaşında ailem beni kuran okulunda okumam için Senegal’e gönderdi. Ben de dilendim, ben de dövüldüm. Bir arayışa girdim ve 11 yaşında kuran okulundan kaçarak ailemin yanına döndüm. Ailem başta buna çok tepki gösterdi. Geri dönmemi istediler. Ama ben kabul etmedim. Normal okula devam ettim. Sonra da Türkiye’ye geldim. Şimdi şimdi kabullenebiliyorlar bu durumu.”
Hükümet, Kuran okullarındaki bu duruma mevzuat anlamında el atmış ama uygulamada hiç biri uygulanmıyor diyor Omar. Çocukları dövmemeleri için kuran okulu hocalarına maaş bağlanmış, dayak yasaklanmış vb ama hepsi kağıt üzerinde kalmış. Sunum sonunda önerileri oluyor Omar’ın: “Kuran okulları şehirlerden köylere kaydırılmalı. Çünkü kuran okulu mezunları şehir hayatıyla adapte olamıyorlar. Bir de köylerde olursa toprak çok, herkes tarlada insan gibi çalışıp kuran okuluna yardım edebilir. Böylece çocuklar, dilenmekten kurtulurlar. Kuran okullarında dayak azaltılmalı. Fransızca eğitimi verilmeli.” “Dayak kalksa olmaz mı?” diye soruyoruz. “Kesinlikle hayır. Dayak kalkarsa kimse kuran öğrenmez!” diyor Omar. Kuran okulu mezunlarının şehirle adapte olamaması tezi beni Medresetüzzehra projesine götürdü hayal aleminde. Halbuki İslam toplumları olarak da ne kadar da muhtaçmışız. Tabi en can alıcı durum ise Fransızca öğretilmesi hususundaydı. Biz de nasıl ingilizce olmadan bir şey olmuyordu orada da Fransızca olmazsa olmazdı. Hala kendi dilimizde, Kuran dilinde buluşamıyorduk. Bu da işin en garip tarafıydı.
Mutluluk endeksinde dünyanın önde gelen ülkelerinden olan Omar’a bu şartlarda nasıl mutlu olduklarına dair bir soru yükseliyor devrimci bir ruhla, cevap ise çok enteresan: “Karnımız doyuyor, üstümüz başımız var, kafamızı da sokacak bir evimiz var. Elhamdulillah!”
NOT: 2008 yılında Dünya Çalışma Örgütü, UNICEF, Dünya Bankası tarafından yapılan araştırmaya göre Senegal’de kuran okuluna gönderilip dilendirilen çocuklar günde ortalama 72 cent kazanıyorlarmış. O tarihte 8 bine yakın “talibe”nin var olduğunu söylüyor rakamlar. Talibelerin ise bir yılda toplam 2 milyon USD kadar bir para toplayabildiğini ifade ediyor. Raporda çocukların 2 saat Kuran eğitimi aldığını, 9 saat ise dilendirildiğini ifade ediyor. Gün sonu bakiye memnun etmezse de çocukların kablolarla dövüldüğü raporda yer alıyor.
Yazıda atladığım bir konuya da burada değineyim. Senegal’de ve Gambiya’da yerel dil ile konuşmak yasakmış. Sınıftan Kürt bir arkadaş sordu: “Nasıl yani? Ana dilinizle konuşamıyorsunuz ve bundan rahatsız olmuyor musunuz?” diye. Evet, ne yazık ki Senegal ve Gambiya’da insanlar kendi dilleri ile konuşmaktan men edilmiş. Bunu da değişik bir anektod olarak eklemiş olalım. Bu arada unutmadan şunu da söyleyeyim: Harita üzerinde Senegal ile Gambiya’ya bir bakın. Kendi içimizde nasıl birbirimize yabancı kaldığımızı daha iyi görebiliriz belki.