Zaman, saatin yürüyüşü.
Farkındalık genişletiyor anımı.
Beni yolcu yapan yol değil, zaman.
Yürüyüşüm zamanda
Ve ben şimdi, az evvelin ahiretindeyim.
Bilmek isterim akıbetimi,
Bilmek isterim beni ben yapan hakikati.
Elime aldığım kainat
İstedim ki açılsın tüm sayfalar, tüm zamanlar…
Elle tutacaktım, kavrayıp ana düşürecektim kaydını.
Fakat tereddüt eliyle tutmaya çalışırken,
Kayırdı hakikati tenkit parmaklarım.
Tutunamadım düştüm yıldızların arasından.
Bir yılıdızım olmalıydı bana yol gösterecek,
Ama karanlıktı.
Belki bir ayetim olsaydı, o bana anlatırdı diğer ayetleri
Aydınlatırdı diğer alemleri…
Kainat denklemini onun parantezine alıp çözebileceğim bir ayetim olmalıydı.
Aslında elimin altında bir sürü ayet vardı ama hiçbiri inmemişti benim alemime.
Okumuştum ama altında kalmıştım sebebi nüzülün, zamanın, mekanın, şahsın…
Manalar zihnimin korkuluklarında kalmıştı.
Oysa bir ayet yaşanmalıydı, bir ayet anımı doldurmalıydı.
Zira biliyordum bir ayete binip zerreden yıldıza yolculuk edenleri,
Bir ayetin rehberliğinde haşrin sokaklarında gezenleri..
“Oku” bir emirdi.
Ama ben “Oku” emrini yanlış okumuştum.
Meğersem okumak için önce ümmi olmak lazımmış.
Alfabeler duvarlarmış gözlerimin ördüğü.
Nedir peygamberin okuduğu o karanlık mağarada?
Nerededir gözle görünmeyen harfler?
Hakikat bu ki okumak gözle olmazmış.
Karanlık terkettirdi bana alemleri ve teşhis etti “ben”i.
Ve bildim ki
Ben bir ayetim. Alemlere parantezim.
Ve bildim, dağların altına girmekten çekindiğini.
Madem ben gizli hazinelere anahtardım.
Ve madem hazinesiz anahtarın manası, anahtarsız hazinenin kıymeti yok.
Öyleyse “Bismillah”, hazineye bir fatiha
Zira ben “Fatiha”daki bismillahım
Ve “Bismillah” daki fatihayım.
Okunmayı bekliyorum….