Bastiat’ın Hukuk’undaki tanımdan yola çıkarsak devlet eliyle düzenlenecek bir sosyal adalet tasavvuru ancak “yasal soygun” gerçekleştirmek pahasına gerçekleştirebilir.Çünkü otoritenin belirlediği/sınırlandırdığı/ düzenlendiği/sağladığı bireysel refah, ancak olandan alıp olmayana vermek yöntemiyle gerçekleşir. Otorite piyasa koşullarında para üretemeyeceğine göre, belirlediği ölçüler dışından zenginlik sahibi olanlar arasında yasa zoruyla değer transferi yapacaktır. Böylelikle sermayenin birikmesi, yatırım üretmesi engellenecek, uzun vadede toplam zenginlik azalacağından herkes fakirleşecektir.
Sosyal adalet kavram olarak her ne kadar fırsat eşitliği, sosyal tabakalar, bu tabakaların geçirgenliği ve hizmet alım hakkını kapsasa da genel algı ekonomik düzeyle sınırlıdır. Devletin regüle edici pozisyonda görevi olsa olsa tabaka geçirgenliğini engellemek için rekabeti korumak ve hizmet alma konusunda eşitliği sağlamaktır.
Ne zaman ki devlet bireylerin elinde bulundurdukları zenginliğe -vergi yoluyla da olsa- müdahale eder, girişimcinin yatırım şevkini kırdığı gibi, çalışanın da çalışma motivasyonuna zarar verir.
Sosyal adaletçilerin en büyük yanılgısı ise dünyada cennet inşa etme iddiasıdır. Tüm insanların asgari eşit koşullara sahip olduğu bir dünyada üretim duracağı gibi yeknesaklık fıtrata ters olduğundan statik bir yapı kendini muhafaza edemeyecektir.
Çalışma şevkinin kaynağı ihtiyaçtır. İhtiyaçların teminini garanti altına almak demek çalışma şevkini yok etmektir. Sosyal adalet muhalin talebi olduğu için kendisi dahi muhaldir.