Öncelikle bu yazı bir ihtiyaçtan meydana gelen bir talebi ihtiva etmektedir. İhtiyaç, Kur’ân-ı Kerim’in tefsiri olan ve yüzlerce yılda oluşmuş islami medeniyetten bize miras kalan hazinenin anahtarı hükmünde olan Risale-i Nur’un anlaşılmasıdır. Risale-i Nur’la muhatap olurken kastedilen manaları anlayamamanın ve onun da ötesinde yanlış anlamaların önüne geçmek için aşağıda dile getireceğim hususların dikkate alınmasını ve talep edeceğim alanlarla ilgili çalışmalar yapılmasını istiyorum.
Bir sözün değerini anlamada ve değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken ölçütler nelerdir?
“Evet, bir kelâm, “Kimden gelmiş ve kime gelmiş ve ne için?” denilmesiyle kıymeti ve ulviyeti ve belâğati tezahür etmesi noktasından…”
Öyle ise Risale-i Nur’u anlamaya çalışırken de bu soruların sürekli fikir dünyamızı kurcalaması gerekir. Yani risaledeki bir metinle hemhal oluyor iken üstadın ne yazdığını değerlendirmenin yanında orayı kimi muhatap alarak yazdığı ve niye yazdığı sorularıyla da ilgilenmemiz gerekiyor.
Mesela lahikalarda bunu açıkca görüyoruz. Mektubun nerede, hangi şartlarda kime yazıldığını bilmek ve yazılan şahsın özelliklerini bilmek isabetli manayı yakalamamızı kolaylaştırıyor. Aynı şekilde Yeni Said eserlerinin de ekseriyetinin dışardan gelen bir soru veya saik üzerine yazıldığını söyleyebiliriz. Örnek vermek gerekirse sözlerin başındaki ifadeden ilk 8 sözün bir askerin (Hulusi Abi) nasihat istemesi üzerine yazıldığını anlayabiliyoruz. Diğer bazı müstakil risaleler için de muhatap ve maksadı bazı risalelerin başındaki ipuçlarından çıkartabiliyoruz. (Hatta sadece soru-cevap’dan oluşan kitaplar olduğunu da biliyoruz)
Kısaca yukarıda ifade ettiğimiz soruları sorma usulü aklımızda olmazsa anlamı ıskalayabiliriz.
“Çünkü, kelâmın tabakaları, ulviyet ve kuvvet ve hüsn-ü cemâl cihetinden dört menbaı var: Biri mütekellim, biri muhatap, biri maksat, biri makamdır. Ediplerin, yanlış olarak yalnız makam gösterdikleri gibi değildir. Öyle ise, sözde kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, ne makamda söylemiş ise bak. Yalnız söze bakıp durma.”
Şimdi gelelim talebime…
Risale-i Nur’ları tarif ederken genelde şöyle diyoruz: ” Risale-i Nur konu veya ayet sırası takip etmeyen bir tefsirdir.” Niye ayet sırası takip etmediği ayrı bir çalışma olmakla beraber bu yazıda konu sırası takip etmemesi yada belki etmesi üzerine konuşmak istiyorum.
Bediüzzaman sıralamayı telif sırasına göre yapmıyor yani sanki kafasında çok önceden oluşmuş bir harita var ve risaleler telif edildikçe onları gerekli yerlere koyuyor. Bazen önemine binaen belli risalelerin sıralamasının değiştiğini görüyoruz demek ki Üstad bağlamına göre harita üzerine küçük değişikler yapıyor burdan ben risalelerin belli bir anlam dizimi sağlayacak şekilde dizildiğini düşünüyorum yani karmaşık bir sıra yok.
Bunun yanında aynı anlam kurgusunun müstakil risaleler içinde bölümlere ayırmada da olduğunu görebiliriz. Yani bir risale niye 3 bölüme ayrılıyor? Niye 3 bölüm bu şekilde sıralanıyor? Soruları kafamızda taşların yerine oturmasını sağlayacaktır diye düşünüyorum. Yani risaleleri bağlamında okumamız için böyle bir anlam haritası çıkarmamızın gerekliliğini hissediyorum.
Bağlamında ve ana mesajdan kopmadan okumayı Risale’nin bütünü içerisinde yer alan müstakil risalelerde yapmamız gerektiği gibi, bir müstakil risale içerisinde ayrılan bölümlerde dahi bunu yapmamız gerekiyor. Özellikle uzun risalelerde bölümlere ayrılmasında bölümler arasındaki ilişki ve bunun bütünle ilişkisi nedir diye sormamız gerekiyor.
Üstadın talebelerine fihrist hazırlatmasını ve bunu külliyata dahil etmesi da bu şekilde onların genel anlam haritasını anlamalarına ve yeni okuyacaklara bir yön vermesine hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Yani Üstad talebelerinden, birkaç cümle ile dahi olsa herhangi bir risaledeki ana mesajı ifade etmelerini istiyor yine risalelerin onlardaki tesiratlarını mektup olarak istemesini de buna dahil edebiliriz.
Son olarak, Risalelerde bölümleri ayırmak için kullanılan kelimeler özelde bir şey ifade ediyor mu? İfade etmiyor olsa sanırsam hepsine bazen farklı bazen aynı tasnifler yapılmazdı diye düşünüyorum. Yani mebhas, makam, maksat, nokta, nükte, dal, şule, reşha, katre, nur… ayrımlarının işlenen konu ile bağlantısı nedir?
Bir meseleyi anlamada, onu bağlamı içerisinde okumanın ne kadar önemli olduğunu yazının birinci kısmında zaten ifade etmiştik. Bu ifade ettiğimiz hususların meydana gelmesinde de Risale-i Nurlar’ı bağlamı içerisinde anlamak duası vardır.
Evet, ben de talebeliğimin gereği olarak Risale-i Nur’un gerçek değerini anlamak, manayı ıskalamamak, parçalarda boğulmamak, ana mesajı yakalamak, hakikat ve iman ilmini onbeş seneye mukabil onbeş haftada almak ve zamanın mühim bir alimi olmak için diğer ifade ettiğimiz hususlarla birlikte bir anlam haritasının çıkarılmasını gerekli görüyor ve bunu Risale-i Nur’dan yetişmiş (veya yetişecek olan) sayısız muhakkik alimden talep ediyorum.