peygamber

Profesyonel peygamber

“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin (nebilerin) sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (Ahzab Suresi 40. ayet)
“Allah, malı sevdiği kimseye de sevmediği kimseye de verir. Fakat imanı yalnız sevdiği kimselere verir. Allah kime imanı vermişse mutlaka onu sevmiştir.” (Kenzu’l-Ummal, 2032)
“…Mucizât-ı enbiyâyı zikretmesiyle fen ve san’ât-ı beşeriyenin nihâyet hududunu çiziyor. En ileri gâyâtına parmak basıyor. En nihâyet hedeflerini tâyin ediyor: Beşerin eline dest-i teşviki vurup o gâyeye sevk ediyor” (Sözler, s. 254)

Temsilin önündeki perdeyi yırtmak havasın vazifesi olmadığı gibi avamın imanını sarsabileceğinden mekruhtur, denilebilir. Ancak havasın özelliğindendir ki imanda inkişaf ettikçe temsil önündeki perde incelir evliyalarda ise perde varla yok arasındadır. Hakkelyakin imana ulaşmış abd için temsildeki perde, Rabbbinin esmasını görmesini zorlaştıran bir manidir, ondan kurtulmak ister.

Denilebilir ki “İlmin kapısı” Hz. Ali’ye “Perde-yi gayb açılsa yakinim ziyadeleşmeyecek” dedirten de ilimde ilerleyen abdin perdeleri aşmasıdır. Kalb duvarlarıyla birlikte yükselmeyen akıl, taşar sahibini vartaya düşürür. Ancak imani inkişafla paralel ilerleyen bir ilim duası insana hayırlı bir sonuç sağlayabilir. İmanla birlikte inkişaf eden ilim temsil perdelerini kaldırdığı gibi insana Rabbinin sesini perdesiz duyurabilir, hatta Rüyeti Cemal’i perdesiz gösterebilir.

Hz. Muhammed’in insan olduğu konusunda bir ihtilaf yok. Fakat algılarda sıkıntılar da yok değil (bkz. http://layetezelzel.dusunceokulu.org/ululardan-ulu-musun/)  ”De ki: Ben de sizin gibi bir insanım. Farklılık yalnızca, ‘ilahınız tek bir ilahtır’ şeklinde bana vahiy gelmesidir.” (Kehf Suresi, 110) ayeti tüm şüpheleri izale edecek düzeyde açıktır. Bunun yanında Hz. Peygamberin nübüvveti insanlığıyla iç içedir ve peygamberliğe layık olacak bir fıtratta yaratılmış olması, peygamberliği kainatta en çok hak eden olmasıyla “ancak ve ancak” ilişkisine dahildir. “İlim maluma tabidir” ilkesini de göz önüne aldığımızda peygamberlik bir meslek olup çıkar.

Bu cümleden muradımız peygamberin menfaat kazanmak üzere peygamberlik iddia ettiği değil, peygamberlik mesleğinin ilmine ulaşmak için -Kader-i İlahinin takdiri ile- dua etmiş olduğudur. Buradan şöyle bir genelleme çıkabilir. Her dua eden peygamber olabilir mi? Bu noktada cümlenin ilk kısmını hatırlamak gerekir. Yani nübüvvet vazifesini taşıyabilecek bir fıtratta yaratılmış olmak da zaruridir. Bu kısım külli iradenin kudretine tabiidir.

İnsanın duayla çıkabileceği seviyeyi ilerletmeden önce temsil meselesine değinmek gerekir. (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1020354&CategoryID=79) Haberinde ifade edildiği gibi yüzyıllarca insan aklının algılayamadığı bir hadise olan Hz. Musa’nın mucizesi bugün gayet akla yatkın açıklamalarla anlaşılabiliyor. Şüphesiz mucizeyi hiçbir doğa yasasına ihtiyaç duymadan yaratmak Allahın kudretine zor gelmez. Ancak peygamberinin duasıyla “Adetullah dışına” çıkmaktansa bu mucizenin ilmini peygamberine vermiş olması Adetullaha daha uygun düşmektedir. Keza Hz. Süleyman ve Hz. Davut peygamberlere de yine dualarına karşılık talep ettikleri ilmi vermiş olması Adetullaha uygundur. Aksi halde bir algı gelenekte peygamberleri ululamakta, insan oluşlarını mucizelerin ardına saklamakla dini insanın dışına çıkarıp toplumda saklamaktadır.

Tüm peygamberler Allahın kelamına muhatap olabilme ilmini bidayet-i nübüvvetlerindeki dualarıyla kazanmakla birlikte nübüvvetleri süresince ilimlerini genişletmekle mucizeleri gerkçekleştirebilmişlerdir. Daha basitçe anlatmak gerekirse Hz. İsa’nın  ölülere can vermesi illaki parçalanmış bedenleri bir dokunuşla tekrar bir araya getirip can vermesi demek olması gerekmez. Basit bir kalp masajı 2000 yıl önce “mucize”ydi. Ölümüş bir insana dokunarak hayata döndürmek ilmini duasıyla kazanan  Hz. İsa Rabbinin “İlmi isteyene veririm” vaadini tutmasıyla tevhid davasından mucizesini kendine şahit eylemiştir.

Peygamberlik bir imtiyaz değil bir meslektir. Duayla kazanılabilecek ilmin en nihayet hedefini tayin eder. Öyle ki Hz. Muhammed (SAV) duasıyla ilimde öyle yükselmiştir ki Hz. Cebraili geride bırakıp Rüyeti Cemal’i perdesiz görmüştür. Tüm insanlık adını Rabbiyle görüşmüş ilm-i insani de en üst noktaya çıkmıştır. Hiçbir dua bu ilmi aşamayacağından insaniyet Hz. Muhammed şahsında kemalatını tamamlamıştır. İşbu sebepten Hz. Muhammed, Hatem-ül Enbiyadır.

Yazıyı Paylaş


Tags :

Bir Cevap Yazın

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>